2.
Yurda girerken Mehmet Abi yerinde yoktu. Sanatını icraat etmeye devam ettiği belli oluyordu. Usulca içeri süzüldük.
Merdivenleri hızlıca çıkıp benim odama girdik. Onun odası daha ilerde olduğu için beni sorgulamadı.
Yerde duran kitaplarımı toplayıp masaya koydum. Odam dağınıktı. Yatağımın üzerindeki çamaşır sepetini alıp dolabımın yanına gittim. Hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyordum. Ütüsüz eşyalarımı dolaba yerleştirirken çorap çiftlerini bulup iç içe geçirdim. Çapı o kadar büyük olmayan odamın duvarındaki posterler tozlanmıştı. Bunu neden şimdi fark ettiğimi ise anlamlandıramamıştım. Ömür ise haftalar sonra odama girmişti. cebimdeki falçatayı çıkarıp ona geri uzattım.
“Sende kalsın gereği yok ” Doğru gotik prens/es kendini düşmalara karşı savunabilirdi.
“Emin ol bir daha kullanmayacağım.Geri al!” Otuz iki dişini çekinmeden göstererek güldü. Çay+Bira ve sıgaradan sapsarı fakat düzgün dişlere sahipti.
“Belli olmaz. Falçatayla biraz zor adam öldürürsün. Bunu al” iplerini kesmek için kullandığı bıçağı bana uzattı. Elimin tersiyle iterken kapı çalındı. Vakit kaybetmeden bıçağı cebine atan Ömür’ün arkasından cevap verdim.
“ Girebilirsiniz.” İçeri son sınıflardan biri gelmişti. “Nasıl yardımcı olabiliriz?”
“Tanrım bu kadar kibar olmak zorunda mısın?” Ömür yine sinirimi bozmaya başlamıştı. Acaba kurtarmasaydım iyi mi olurdu ?
“Müdür Bey seni çağrıyor Onur. Hanginiz Onur’sanız Müdür’ün odasına gidecekmiş”
“Yatak odasına gidecek halimiz yok yol al!” Ömür yine çığrından çıkmıştı. Fazla şey yaşadığına vererek çocuğa cevap verdim;
“İyi akşamlar.” Çocuk usulca kapıyı kapatırken bende üzerimdeki pislik hırkayı çıkarıp. Altıma şekilli eşofmanlardan giydim.
Hızlıca dışarı çıkarken Ömür’de odasına gitmek için arkamdan geldi. Yollarımız merdivenlerin orda ayrıldı. Koridorun sonundaki odasına giderken kafasını arkaya çevirmeden hızlıca gitti. Fark ettirmeden düşüncelerine girsem mi? Diye düşünsemde yapmam gereken başka bir şey vardı.
Kapıyı çaldıktan iki dakika sonra “Gelebilirsin” emrine uyarak içeri girdim. Keltoş Müdür yine yememiş içmemiş Chat programlarında avdaydı. Önündeki atıştırmalık sandaviçle meyve suyu karnımın açıktığını fark ettirdi.
“ Onur yanıma gelir misin lütfen.” İtaraz edecek takatim yoktu. Yanına gidip ekrana baktım. Kameralar! Nasıl unutmuştum? Kendime küfürler yağdırarak müdürün ayarladığı saati izlemeye başladık. Odamın önündeki bedenimin yere yığılma sahnesi. Müdür soru soran gözlerle bana bakıyordu. Hemen bir cevap uydurmazsam başıma gelecekler içler acısı bir hal alacaktı.
“ Gün boyu bir şey yemedim.Yarın biyolojim sınavım olduğu için kafamı kaldıramadım. Tansiyonum düştü herhaldi.” İnanmamışa benziyen müdür sahneyi biraz daha ilerletip hızla kalkıp odama giridiğim, koşarak dışarı çıktığım kısma getirdi.
“ Kantinin kapanışına yetişmek istedim. Havada bozduğu için hırkamı aldım.” Dışarıda Mehmet Abi’ye olan güvenden kameraların olmamasına şükrettim. Müdür’ün ifadesi gevşemişti. Sanırım yutmuştu bende rahat bir nefes aldım.
“Gidebilirsin!” Sesi ne kadar sert olsada görünüşü otoritesine engel oluyordu.
Küçüklüğümüzden beri Ömür yediği nanelerin acısı hep benden çıkmıştı. Kırılan vazolar, kirlenen duvarlar, yavru sokak hayvanları… Merdivenlerden yukarı çıkarken ayaklarım birbirine dolanmıştı. Karnım çok açtı.
Kapıyı açtığımda Ömür gece tulumunun içinde yerde yatıyordu. Yatağımın üzerindeki cipsleri görünce gözlerim açıldı. Hemen bir tane kapıp yemeğe başladım.
“ Onur özür dilerim. Başını belaya sokmak istemezdim.”
“ Sorun değil bünyem alıştı.” Tulumun içinden jelibonlar çıkardı. “ Heyy! Sen onları nereden çıkardın.” Gülerek bana uzattı.
Esrarengiz ve gözlerini kısarak cevap verdi.“ Bilmek istemezsin!”
Saatimi kurup uykuya dalarken yarınki sınavımı düşündüm. Notumun iyi olmaması durumunda sınıf düşürülecektim. A sınıfdan B sınıfına düşmek istemiyordum… Uyku bu akşam bana zor uğrayacaktı.
Gerinirken, Ömür’ün tulumunun içinde olmadığını fark ettim. Hızlıca yatağımdan kalkıp dolabımı açtım. Diş fırçamı ve havlumu alıp Banyoya doğru yürümeye başladım. Karnım açıkmıştı. Kahvaltıya daha yarım saat vardı. Havlum omuzumdan kayarken Arkadan biri tuttu.
“ Günaydın Onur. Sınava hazır mısın?” Anıl, A sınıfın başkanı. Lakabı ise Anıl A ona çok uyan bir lakap.
“ Fazlasıyla hazırım.” Gözlerini kısmıştı. Bu çocuktan nefret ediyordum. Yılan desem onlara çok büyük hakaret etmiş olurum.Onun için tanımlanamayan cisim en uygun söz olur. Banyoya kadar hiç konuşmadı. Onun aileside en az bizim ailemiz kadar zengindi fakat fazlasıda olabilirdi. Babasının kaçakçı olduğu dedikodusu bir günde yayılmıştı. Bunu yayan çocuk ise iki gün sonra okuldan tasnik namesini istemişti.
Dişlerimi fırçaladıktan sonra odamı gidip üzerimi değiştirdim. Parfümü sıkıp. Çantamı hazırladım. Koyalarımı konularına görü sıralıp yemekhaneye indim.
Kıtlıktan çıkmış gibi önümdeki her şeyi silip süpürdüm. Yanımda kimsenin olmaması bugün işime gelmişti. Fazla erken kalkmıştım. Keş arkadaşlarımın uyanması için ilk dersin bitmesi gerekiyordu.
Çantamı sırtlayıp okula doğru yürümeye başladım. Hava bugün fazlasıyla güzeldi. Dün akşamın aksine yaprak kımıldamıyordu.
Okula yurdun arasındaki mesafe oldukça kısaydı.Okula girerken farklı grupların olduğu (Popülerler, feminemler, inekler, sadisterler…) koridordan geçtim. Özel Amerikan liselerinde özentilik oldukça fazlaydı. Bense kendimi bir gruba koymayı gereksiz buluyordum.
Sınıfa girer girmez sınavın kaçınca derste olduğu tartışmasına kulak misafiri oldum. İkinci derste olması en yüksek ihtimaldi. Cam kenarındaki en ön sıraya geçtim. Burda kopyanın dibine vuracağıma emindim. İlk dersimiz rehberlikti. Zil çalana kadar deliksiz bir uyku çekicektim.
Öylede oldu. Biyoloji sınavı için karnıma değişik bir ağrı girmişti. Sınavlardan önce olan gereksiz bir heycan ağrısı. Tenefüsün bitmesiyle Tevfik Hoca’nın içeri girmesi bir oldu. (Elindeki sınav kağıtları karnımın ağrısını arttırdı.)
Gözlerim ister istemez camın dışına kayarken ayaklarımın bağı çözüldü. Bizi bulmuşlardı…
Tevfik Hoca sınav kağıtlarını dağıtırken yaşadığım paniği görmüş olacak ki
“ Onur sakin ol bu sadece bir sınav başarılı olcağını ve üzerindeki ağrılığı biliyorum ama kendine gelemezsen başarılı olamazsın.”
Sınıf homurdanmaya başlamıştı. Önümdeki kağıda adımı soyadımı yazdım. Kendimi toparlamaya çalışıyordum. İlk sorunun cevabını biliyordum ama yazamıyordum. Ellerim kilitlenmiş. Parmaklarım donmuştu. Durmadan ayağımı oynatıyordum.
Otoliz nedir? Hangi canlılarda gözlemlenir?
Sonunda cevabı yazdım. Diğer sorularada mantıklı cevaplar vererek sınav kağıdımı teslim etmeye hazırlanırken zil çaldı. Bu kargaşada bizi bulmaları imkansızdı. B sınıfına koşup Ömür’ü alıp kaçmam gerekiyordu. Çantamı hırsla sırtıma atıp koşmaya başladım.
Tevfik Hoca soru soran gözlerle bana bakarken daha sonra bir hesap vermem gerektiğini fark ettim. A sınıfına iki sınıf uzaklıktaki B sınıfına ulaştığımda Ömür herzaman ki gibi dünyadan bir haberdi.
Burda ne arıyorsun bakışı atarak yanıma geldi. Ağzını açamasına fırsat vermeden
“Yüzünü çizdiğim kaslı fıstık ve yandakçısı az önce okula girdi.” Cevap vermedi. Şaşırmışa benzemiyordu. En arka sırada duran çantasını alıp yanıma koştu. Kolumdan çekerek yangın merdivenlerine doğru götürmeye başladı. Kolumu kurtararak ovaladım. Arkasına bakaman ilerliyordu. Zil çoktan çalmıştı ve birazdan kabak gibi ortada kalıcaktık.
Çantasını önüne aldı ve bir defter çıkarıp tel kısmını kopartıp düzleştirdi. Yangın merdivenlerinin kitli girişini açmakta hiç zorlanmamıştı bunu kaçıncı yapışı diye düşünmeden edemedim.
“ Çabuk ol Onur. Kaldır biraz kıçını.” Bunu neden söylemişti şimdi. Daha sonra bunu ona soracaktım ama ajandamda ona ayıracak boş zamanım olmadığını görünce vazgeçiceğim kesindi. Bugünün işini yarına bırakmamak gerek.
“ Bunu bana sen mi söylüyorsun.Gotik hazretleri?”
Merdivenleri koşarak indik. Üstün zekalılar buraya birini koymayı unutmuşlardı. Hızlıca taksi çevirip yurdu tarif ettik. Tüm harçlıklarımız taksi parasına gidiyordu. Yurtla okul kısa mesafede olsa riske atamazdık ve paraya acınacak en son zaman şuandı.
Yurdun önünde duran taksiden parayı verip indik. Hava bulutlu olsada sıcaklık insanı terletiyordu. Nem oldukça fazlaydı. Hızlıca odalarımıza gidip üzerimize giyicek bir şeyler aldık. Teknolojik ürünlerimi ve biriktirdiğim parayı almadan uzaklaşacağımı hiç sanmıyordum. Okulda olduğumuzu tahmin ettikleri için yurda uğramamışlardı. Okulda olmadığımızı gördükleri zaman ise uğrayacakları yer kesinlikle burasıydı. Zihnen Ömür’ü yokladım.Hazırdı ve kapıda beni bekliyordu. Yastığım ve birkaç parça eski eşya dışında her şeyimi almıştım.
Aşağı indiğimde ise Ömür’ün sadece sırt çantası olduğunu fark ettim.
“Tanrım ne kadar kokuşuk bir adamsın. Belki günlerce yurda dönmeyeceğiz ama sen sadece bir sırt çantası eşya mı aldın?” Tuhaf gözlerle bana baktı.
“ Konuşacak mıyız? Yoksa kalıcak bir yer mi bulacağız?” Köşeden dönen siyah Bmw tüm ihtişamıyla yurda doğru yaklaşırken. Ömür sırt çantamdan çekip çalılıkların içine oturttu. Kaslarım gerilmişti ve kızmıştım. Tam ağzımı açıp söylenmeye başlıyacaktım ki aradan inen en iyi dostlarımızı gördüm. Yurda doğru yürüyüp etrafı oldukça iyi süzüyorlardı. Girişe girer girmez sokağın sonuna doğru koşmaya başladık.
Nefes nefese köşedeki durağa gidip otobüs beklemeye başladık. Taksiden otobüsleri düşmüştük ve kendimi gerçekten zengin çocuğu gibi mızmızlanırken bulmuştu. İmkanım olsa kendime bir yumruk atacaktım.
Gelen ilk otobüse atladık ve Bebek Parkı’nın yolunu tutuk. Şimdi tek sorun kalıcak bir yer bulmaktı. Ömür çoktan telefon görüşmelerine başlamıştı. Bense arıyacak hiç kimsemin olmadığın yadırgayıp imrenirken yolu izlemeye devam ettim.
Yolun uzunluğu canımı sıkmaya başlamıştı ki durağa vardık. Ömür bana nispet yaparcasına telefonunu elinden düşürmüyordu. Elimdeki valiz ve sırt çantamın ağırlığı sıkıntımı arttırıyordu. Kendimi bir an önce parka atarak bir banka oturdum. Ünlülerin her Pazar ziyaret ettiği meşhur bebek parkındaydık. Günlerdan Pazar olmamasına üzülürken Ömür yanıma geldi.
Usulca yanıma oturdu ve sırt çantasından dizüstünü çıkardı. Küçük modemi yerine takıp bana döndü.
“ Arkadaşım Faruk’un arkadaşı ev arkadaşı arıyormuş. Netten tam olarak nerede olduğuna bakıp Kabataşa geçicez. Ev oradaymış.”
Sorgulamaya niyetim yoktu. Pek fazla seçeneğimiz olmadığına göre izbe bekar evinde kalmaya mecbur kalacaktım. Temizlik konusunda takıntılığı olduğumu bilmezdim. O akşamki cesetlerin kokusu ve görüntüsü beynime giden temizlik yollarını açmıştı. “ Tamamdır. Yeterince dinlendik gidip eve bakabiliriz. Umarım iki kişi olmamız sorun olmaz.”
“Bak işte bunu bilemem,” diye cevap verdim.
Durağa doğru giderken yoldan geçen ultra mini etek giymiş kızların sütun gibi bacaklarını görünce bakamadan edemedim. Kendimi X-Ray cihazı gibi hissedip röntgenlemeyi kestim.